4 Haziran 2013 Salı

Çocuk ve Oyun

   




     Oyun çocuğun hayatında çok önemli bir yere sahiptir. Çevreyi keşfetmeye başladığı andan itibaren çocuk eline geçirdiği nesneyi ısırır, sallar, yere atar, sesini dinler... Bu onun belki ilk oyun deneyimidir. Bebeğinize ilk çıngırağı verdiğiniz anı hatırlıyor musunuz? Birkaç ısırık darbesinden sonra çıkardığı rastgele sese şaşırıp daha sonra salladığında ses çıkaracağını keşfetmiş ve çıngırak onun en kral oyuncağı olmuştu. Daha sonra bütün oyuncaklardan ses çıkarmak için sallamaya başlamıştı:)
     Oyun çocuğun hem fiziksel hem de zihinsel gelişimine katkıda bulunur. Oyun oynarken çocuklar, canlı ve hareketli olurlar. Bu onların vücudunu güçlendirir. Oyunlar ayrıca çocuğun merakını kamçılar, çocukların dikkatini toplar ve zihinsel gelişimlerine de katkıda bulunur.
     Çocuklar oyun oynayarak birçok şeyi öğrenirler; sırasını beklemek, paylaşmak, başkalarının haklarına saygı göstermek, kurallara uymak vb. Böylece oyun sosyal hayattaki kuralları öğretmiş olur. Hemde en zararsız ve en eğlenceli şekilde...
      Çocuklar bazen sahip olduğu oyuncaklardan sıkılıp ailesinden yenilerini isteyebilir. Bu durumda benimde kullandığım bir yöntem olan özletme yöntemini kullanabilirsiniz. Oyuncakları iki parçaya bölüp belirli zaman aralıklarında bunları değiştirerek verebilirsiniz. Uzun zaman bazı oyuncaklarını görmeyen çocuk bunları özleyip yeni alınmış gibi tekrar oynamaya başlıyor:)
    Oyuna anne baba da katılmalıdır. Bazen seyirci olmalı bazen de birlikte oynamalıdır. Bu şekilde çocuğumuzla kaliteli zaman geçirirken aramızdaki bağı da güçlendirmiş oluruz.
Oyun ve çocuk, nasıl ayrılmaz bir bütünse oyun ve oyuncakta aynı şekilde bir bütün içindedir. Bir sonraki yazımda oyuncak seçimi ile ilgili naçizane düşüncelerimi ve deneyimlerimi aktarmaya çalışacağım.

        

2 Haziran 2013 Pazar

Örnek Anne Baba mısınız???








    Bugünkü yazıma konu ile ilgili bir fıkra ile başlamak istiyorum.

Küçük Rıfat, çok yalan söylediği için annesi nasihatta bulunur:
   -Bak oğlum, ben senin yaşındayken hiç yalan söylemezdim.
Küçük afacan merakla sorar:
   -Peki kaç yaşında yalana başladın anne???


    Anne baba olarak, çocuğunuzun nasıl olmasını istiyorsunuz? Çocuğunuz hangi davranışları sergileyip,hangi davranışları ise yapmamalı? Aslında bu büyük oranda anne babanın elinde! Çocuk çevresinde olan olayları kamera gibi kaydeder. Devamlı kayıtta olan kamerasıyla kendi davranışlarını, kaydettiği hareketlere göre şekillendirir. 
    Çocuklar iyi bir gözlemcidir.Bu yüzden sözle değil davranışlarınızla onları etkileyebilirsiniz. Mesela çocuğunuzun kitap okumasını istiyor, sürekli onu uyarıyorsunuz fakat kendiniz iki satır okumuyorsunuz. Benim velilerime de söylediğim çocuğunuzun kitap okumasını istiyorsanız onunla birlikte sizde kitap okuyun.Okuma saati belirleyip o saatinizi ailece okumaya ayırın.Uygulayan velilerimden güzel geri dönütler alıyorum.
     Çocuğunuz, karşısında kararlı, sözüne güvenilir, birlikte karar alıp birlikte hareket edebilen anne baba görmek ister. Kayda aldığı davranışlar gelecekte onun nasıl bir insan olacağını gösterir.O zaman onun gözlemci tarafını iyi kullanmak ve ona iyi örnek olmak gerekir. Çünkü onu yanlış eğitmenin faturasını sadece siz değil tüm toplum ödeyecektir!
     Aynı zaman diliminde hem kendi sorunlarımızla hayatı yaşayacağız, hemde evladınızı şartlara uygun donanımlı yetiştireceğiz. Peki bunu nasıl başaracağız? Öncelikle aile içinde tutarlı davranışlar sergilemeliyiz. Aynı zamanda eşimizle her konuda görüş birliğinde olmalıyız. Farklı söylemlerle çocuğun kafasını karıştırmamalıyız. Aile içinde çocuğumuza, yapabileceği sorumluluklar vermeliyiz.Bu hem onun öz güvenini geliştirecek hemde sorumluluk bilinci oluşturacaktır.
     Mükemmeliyetçi olmaktan uzak durun! Evladınızı sizin istediğiniz gibi olmaya zorlamayın.Kendi yetenek ve kapasitesini geliştirmesi konusunda yüreklendirin.
     Zararlı alışkanlıklar konusunda yaşayarak örnek olun. Elinizde sigara paketiyle,oğlunuza sigaranın zararlarını anlatmanız ne kadar etkili olur sizce???
     Yardımlaşma, dayanışma, nezaket kuralları, komşuluk ilişkileri, akraba ziyaretleri, milli ve manevi değerler...ve daha birçok şeyi çocuğunuz sizin davranışlarınızla öğrenecektir.  Bu yüzden aman! dikkat edin kayıtta olan çocuğunuza istenmeyen pozlar vermeyin.

   
  
     
     

30 Mayıs 2013 Perşembe

Toplumun Çekirdeği Aile

     

        Toprağa düşen her çekirdek bir gün gelir boy verir. Düşen çekirdek bazen heybetli bir ağaç olur, bazen de küçük bir çiçek... Kimisinin gölgesi bize huzur verir, kimisi ise ayrık otu olur sarar etrafımızı... İşte ailede toprağa düşen çekirdek gibidir. Özen ve emek ister...
       Anne babanın yüreği çocuk sevgisini taşıyan bir özellikte yaratılmıştır. Eğer bu fıtri duygu olmasaydı aileler çocuk yetiştirmeye sabır göstermezler, onların ihtiyaçlarını yüklenmezler, geleceklerini düşünmezlerdi. Bunun sonucunda toplumun en temel ve değerli taşı olan aile kurumu diye bir şey kalmazdı. Bizde  yer yer can çekişen aile kurumunun durumu Avrupa'da ise içler acısı...
       "Avrupa’da evlilikler giderek azalıyor; “tek-ebeveynli aile” denen olgu giderek yaygınlaşıyor. Bu olgu o denli yaygınlaştı ki, Avrupa ülkelerinin bazılarında doğan çocukların yarıdan fazlası resmen evlenmemiş ailelere doğuyor. Fransa’da 1960 yılında doğan çocukların yüzde 6,1’i evlenmemiş ailelerin çocuğuydu. Bu oran 2009 yılında yüzde 52,9 oldu. İsveç’te 1960 yılında doğan çocukların yüzde 11,3’ü resmen evlenmemiş ailelerin çocuğuydu. Bu oran 2009 yılında yüzde 54,4 oldu. İngiltere’de bu oranlar, 1960 yılında yüzde 5,2 iken, 2009 yılında yüzde 46,3’e yükseldi. 2009 yılında doğan çocukların Belçika’da 45,7’si, Danimarka’da yüzde 46,8’i, İtalya’da 23,5’i, Hollanda’da 43,3’ü resmi evlilik olmadan doğmuş (EUROSTAT, Demography Report 2010, Belçika, 2011, s.69)."
        Biz de bu duruma düşmemek için aile kurumuna gereken hassasiyeti göstermeliyiz.
        Çocuk ilk eğitimini ailede alır. İlk örnek aldığı kişiler anne ve babasıdır. Çocukların kendilerini ifade etmeleri, geliştirebilmeleri, işbirliği içinde olmaları, güçlükleri yenmeleri, doğru yanlış bilincine sahip olmaları aile içi iletişimle ilgilidir. Sevgi, saygı, hoşgörünün hakim olduğu ailelerde yetişen çocukların daha uyumlu ve başarılı olduğu; bu ortamdan uzak yetişen çocukların ise şiddete eğilimli oldukları görülmektedir. Bu nedenle çocuk yetiştirme konusundaki en büyük görev aileye düşmektedir.
        



28 Mayıs 2013 Salı

Bir Çocuğa Ailede Neler Öğretilir???

 


             Çocuğumuzu en iyi şekilde yetiştirmek için ona neler öğretebiliriz? Bu soru birçok kez aklımızdan geçmiştir. Soru kolay görünse de yanıtı zor, akıl vermesi basit ama uygulaması karmaşık.
             Bu yazımda sizlere bu sorunun cevabını daha önce okuduğum bir kitapta beni çok etkileyen bir bölümü ile vermeye çalışacağım. Çocuklarımızı yetiştirirken bu satırlar bize ışık tutacak yolumuzu aydınlatacak...
            “Yapabiliyorsan gözyaşlarını tutmamasını öğret, acı çekmeden olgunlaşamayacağını...
            Kıskanmamayı öğret ona, arkadaşının başarısından mutlu olmayı, birlikte sevinçleri paylaşmayı; içinden ‘neden ben değil de o?’ demeden...
             Kazanmaktan mutluluk duyup içine sindirmeyi, ama aynı zamanda kaybetmeyi öğrenmesini.
             Kitaplardan keyif almasını, okumayı sevmesini öğret ona.
             Elbet er yada geç alacaksın biliyorum, ama mümkün olduğunca geç al ona bilgisayarı. Ona kendisi ile baş başa kalacağı sakin zamanlar ver. Sıkılmayı öğret ona, sıkılıp da kendini yönlendirmeyi bulmasını.
            Doğaya götür onu, hayvanlardan korkmaması gerektiğini anlat. Arıların bizi sokmasından çok, nasıl bal yaptığını anlat. Yağmurdan sonraki toprak kokusundan keyif almasını sağla.
            Şartlar çok zor olsa da yalan söylememesi gerektiğini öğret ona.
            Kazandığı elli liranın, piyangodan çıkan beş yüz bin liradan çok daha keyifli olduğunu ve alın terine saygıyı anlat ona.
            Aşk acısı çekmenin, hiç aşık olmamaktan daha güzel bir duygu olduğunu öğret.
            Hayatı sorgulamayı öğret ona... Bilginin en büyük güç olduğunu anlat.
            Günün birinde yaptıkları değil yapmadıkları için pişmanlık duyabileceğini öğret.
            Basit yaşaması gerektiğini anlat,çay içmekten keyif almasını sağla.
            ‘Hayır’ demeyi öğret ona; istediğinde ise ‘istiyorum’ demeyi...
            Sevdiğinde ‘seni seviyorum’ demeyi… 
            El yazı ile notlar tutmayı...
            Lafı dolandırmamayı...
            Dostluğa yatırım yapması gerektiğini…
            Müziği sevmesini, sporla barışık yaşamasını...
            İşlerin hiçbir zaman bitmediğini, en yoğun zamanda bile kendine vakit ayırması gerektiğini öğret.
            Sorgusuz sevmeyi...
            Ama en çok da kendini sevmesini öğret... Kendini yetiştirmesini, güzel vasıflarla süslemesini; aranılan, güvenilen, kaliteli bir insan olmasını...”
       
 “Çocuğun kalbi hiç ekilmemiş tarla gibidir.. Ne verirsen onu alır…” 
Hz. Ali 
         

Anne Olmayı Ertelemeyin...





        Anne olmak dünyanın en güzel duygusu olsa gerek. Minik bir bebeğin sorumluluğunu üstlenmek, tamamen size bağımlı olduğunu düşünmek, geceleri uykusuz kalmak, altını temizlemek, tüm planlarınızı ona göre yapmak uzaktan bakıldığı zaman çok zor ve meşakkatli görünebilir. Fakat Allah’ın canlılara bahşettiği ‘Annelik duygusu’ öyle yüce ki bebeğinizin bir gülümsemesi bile sizi dünyalar kadar mutlu etmeye yetiyor.  Bütün olumsuzluklar silinip gidiyor. Bebeğinizle oyunlar oynayıp çocukluğunuzu yaşıyor ve komik hallerine ise gülmekten kendinizi alamıyorsunuz.
Tabi ki yorulmuyor değilsiniz... Bazen sizi öyle yoruyor ki 'uyusa da bir dinlensem 'diyorsunuz.Ama uyuyunca da bir süre sonra özlüyor gidip uyandırmak istiyorsunuz.
Buraya kadar sizlere anneliğin hep duygusal boyutundan bahsettim. İşin birde sağlık açısından olan boyutu var.
Kadınların iş yaşamına katılmasıyla birlikte doğum yaşı da daha ileri yaşlara çıktı.Yaş ilerledikçe ortaya çıkan tansiyon, diyabet gibi rahatsızlıkların da ileri yaşta gebe kalan annenin ve bebeğin sağlığını tehlikeye attığı bilimsel bir gerçektir. Bebekte  Kromozomal Anomali(down sendromu) ortaya çıkma sebebi doğrudan yaşla ilgilidir.
35 yaş üstü hamilelerde daha erken yaşta hamile olanlara göre düşük yapma riski 4 kat fazladır ve gebeliklerde erken doğum daha sık gözlenmektedir. Bunun gibi daha birçok sorun ileri yaş hamileliklerde ortaya çıkmaktadır. Hamilelik için en uygun dönem 20-30 yaş aralığıdır.
Dileğim bu güzel duyguyu tüm kadınların tatmasıdır. Bütün annelere ve anne adaylarına kucak dolusu sevgiler...


.

Eğitim Farkı



Ailede Verilen Eğitimlerin Çocuklardaki Yansıması




25 Mayıs 2013 Cumartesi

Bloğuma Başlarken.....

    Merhaba bugün benim için çok önemli. Blog yazmaya çok uzun zaman önce karar vermiştim ama ilk somut adımımı bugün atıyorum. Kısmet bu güne imiş. Bu benim ilk bloğum olduğu için bol miktarda heyecanın yanında biraz acemilikte var. Bu yüzden 'ilk bloğa başlarken ne yazılır?'düşüncesi beni baya zorladı. Tabi ustalığın ilacı zaman ve gayret...
    Neden blog yazmaya karar verdim? Aslında yeni alınmış bir karar değil. Fakat sürekli ertelemekten bir türlü başlayamamıştım. Oğlum Enes doğduktan sonra her konuda o kadar çok araştırma yaptım ki kitaplar okudum, internet sayfalarına üye oldum. Amacım sadece bilinçli bir anne olabilmekti. Bu düşüncede benim blog konularımı belirledi. Bloğumda bilinçli ebeveyn olarak eğitimli çocuklar yetiştirmek için hamilelikten itibaren başlayıp kendi mesleğim olan öğretmenlik mesleğinde karşılaştığımız, çocuklarımızın eğitimi ile ilgili konularda belki çoğumuzun bildiği şeylerle ilgili bilgilerimi ve düşüncelerimi paylaşacağım. Umarım faydalı olurum.
    Eğitim her zaman öğretimden önce gelir (.....eğitim-öğretim yılı derken bile:)  )işin gerçeği birisine bir şeyler öğretmek için önce onu eğitmek lazım. Yani eğitim şart!!!
     İlginizi çekiyorsa buyrun bloğuma... İster sadece okuyup geçin, isterseniz yorumlarınızla bloğumu şenlendirin, isterseniz e-posta yollayın... Bu sayfada ilginizi çeken,çocuğunuzu anlatan birşey görüyorsanız varlığınızı hissettirin...